Yanan ormanlarda yeniden yaşam için "ekosistem onarımı" tavsiyesi

Doğa Koruma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Uğur Zeydanlı: "Gidip bir yerde tek bir türle ağaçlandırma veya bitkilendirme yaptığınızda diğer unsurların aslında çok azını oraya geri çekilebileceksiniz. Bununla tamir etmiş olmuyorsunuz aslında, birazcık yara bandı yapıştırmış oluyorsunuz" "Besin döngüsünü sağlayabilmek için çok farklı canlı gruplarını, topraktaki mikro organizmaları, mantarları, çürükçül canlıları, böcekleri, arıları, kelebekleri, sürüngenleri, kuşları, bunların hepsini düşünerek hareket etmek lazım ki sonunda gerçekten işleyen bir sistemi tekrar kurabilelim"

16 Haziran 2022 - 11:25
GÜLSELİ KENARLI - Doğa Koruma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Uğur Zeydanlı, yangınlar sonucu tahrip olmuş ormanlık alanların geri kazanılmasının sadece ağaç dikmekle olmayacağını, bütüncül bir yaklaşımla ekosistem onarımı yapılması gerektiğini söyledi.

AA muhabirine 17 Haziran Dünya Kuraklık ve Ormansızlıkla Mücadele Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Zeydanlı, dünyanın ekosistem anlamında zarar gördüğünü belirtti.

Bundan önce bütün paradigmaların koruma üzerine olduğunu, şimdi ise hem korumak hem de bozulanı bir şekilde onarmak gerektiğini dile getiren Zeydanlı, "Yani biz gereğinden fazla doğayı bozduk, üzücü de olsa maalesef şu anda dünyanın içinde bulunduğu durum bu." dedi.

Yangınlar sonucunda tahrip olmuş ormanlık alanlar için ekosistem onarımı gerektiğini dile getiren Zeydanlı, "Bu yaklaşım aslında doğayı herhangi bir yeri, oradaki bütün sistemin unsurlarını düşünerek geri getirmeye çalışmak. 'Doğa tahrip oldu' dediğimizde aklımıza ilk önce ağaç dikmek gelir. Ağaç dikmek aslında bu işin bir parçası, bir bileşeni. Ayrıca her yere de ağaç dikmemek gerekir. Burada önemli olan ekosistemin bütün biyolojik çeşitliliğini, ekolojik süreçlerini, dinamiklerini ve ekosistemin sağladığı hizmetleri, bunların hepsini birlikte geri getirmeye çalışmak." diye konuştu.

- "Sadece ağaçlandırmak, yara bandı yapıştırmak gibi"

Ekosistem kavramının, birbirini tamamlayan ve farklı fonksiyonları üstlenmiş bileşenlerin bir arada çalışmasıyla oluştuğunu ifade eden Zeydanlı, şöyle devam etti:

"Sistem dediğimiz şeyin mantığı, birbirini tamamlayan parçaların bir araya getirilerek sonuç elde edilmesidir. Ekosistemin üreticileri var, birincil tüketicileri, ikincil tüketicileri var, bunların hepsini düşünmemiz lazım. Oradaki besin döngüsünü sağlayabilmek için besin piramidinin işlemesi için enerji ve madde transferinin sağlanması için orada yaşayan çok farklı canlı gruplarını, topraktaki mikro organizmaları, mantarları, çürükçül canlıları, bitkileri, böcekleri, arıları, kelebekleri, sürüngenleri, küçük memelileri, büyük memelileri, kuşları, bunların hepsini düşünerek hareket etmek lazım ki sonunda gerçekten işleyen bir sistemi tekrar oraya kurabilelim."

Söz konusu türlerin hepsinin bir araya getirilmesiyle biyolojik çeşitliliğin sağlanabileceğini belirten Zeydanlı, "Bunları bir araya getirdiğinizde o ekosistemdeki ilişkiler ağını, oradaki süreçleri, dinamikleri de tesis etmiş oluyorsunuz ama siz gidip bir yerde tek bir türle ağaçlandırma veya bitkilendirme yaptığınızda diğer unsurların aslında çok azını oraya geri çekebiliyorsunuz. Yine bir dengesizlik söz konusu oluyor. Bununla tamir etmiş olmuyorsunuz aslında, onarmış olmuyorsunuz, birazcık yara bandı yapıştırmış oluyorsunuz. Tam bir onarım için biraz daha bütüncül bakmak lazım." değerlendirmesinde bulundu.

- "Zamanında tedbir almamanın maliyeti ağır oluyor"

Bir yandan sellerle diğer yandan kuraklık, aşırı sıcaklık ve orman yangınlarıyla mücadele etmeyi, iklim değişikliğinin bir çıktısı olarak nitelendiren Zeydanlı, Türkiye'nin içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nda bir kuraklaşma öngörüldüğünü hatırlattı. Zeydanlı, şunları anlattı:

"İklim değişikliğini özellikle iç ve doğu kesimlerde Akdeniz Bölgesi'nde yoğun bir şekilde yaşayacağımızı biliyoruz artık. Şimdiye kadar bir kuraklık söz konusu olduğunda bizim en önemli refleksimiz su getirmekti. O havzadan su getirelim, bu havzadan su getirelim, kanallar kuralım, havzalar arası su transferi, barajlar, regülatörler... Bu doğru bir yaklaşım değil, bu suyu yönetmek değil. Toplam suyumuz ne kadar, öngörülen azalma ne kadar, tarımdan ihtiyacımız ne, sanayimiz ve kentlerimiz için ihtiyacımız ne? Bu soruların yanıtlarına göre bir planlama yapmamız lazım. Biz hala Türkiye'nin her yerinde sulu tarımı gittikçe genişletip yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Ama hangi suyla yapacağız bunu? Cevabımız yok aslında. Ama evet bugünün politikası bu. Yarının sorununu düşünmüyoruz. Bu tip tedbirleri zamanında almadığımızda, sonradan çok daha ağır maliyetlerle çözüm üretmek zorunda kalıyoruz."

- "Ne kadar suyumuz var' tespit etmemiz lazım"

İklim değişikliğine bağlı olarak yağışın azalması ile sıcaklığın ve buharlaşma artışının, mevcut su bütçelerinde farklılıklar yarattığını, bunun da kullanılabilir suyun azalmasına veya dönemsel sorunların ortaya çıkmasına neden olduğunu anlatan Zeydanlı ilk aşamada sorumluluğun devlete düştüğünü belirterek, "Bahar aylarında ihtiyaç duyulan zamanda su olmayıp, yağışların yılın başka bir zamanında yoğunlaşması başlı başına bir sorun. Sadece yağışın, suyun miktarı değil, zamanlaması ve dönemselliği de önemli. Ne kadar suyumuz olduğunu iyi tespit edip, sulu tarım, kentin ve sanayinin su ihtiyacı, bunların hangi bölgelerde ne şekilde dağılacağı, hangi bölgede ne kadar suyla hangi ürünün yetiştirileceğinin devlet tarafından planlamasının yapılması gerekiyor. Uygulamanın buna doğru kaydırılmasını devletin sağlaması gerekir." yorumunda bulundu.

İkinci olarak devlet ve belediyelerden bireylere kadar geniş bir yelpazede herkese sorumluluk düştüğünü söyleyen Zeydanlı, yağmur suyu hasadı ve tasarruflu su kullanımının, alınması gereken tedbirlerin başında geldiğini vurguladı.

Zeydanlı, kuraklık konusunda sorunun ne kadar önemli ve hayati bir boyutta olduğunun algılanmasının önemine dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Herhangi bir bölgede orman ve ağaç örtüsü için yaklaşık beş yüz metre civarında yıllık ortalama yağışa ihtiyaç var. Bir yerde yağışta azalma olduğunda orada ormanlar hemen, bir anda ortadan kalkmıyor. Yangın oluyor, başka bir baskı oluyor, başka bir tehdit oluyor. Orada zarar gören örtünün kendini yenileme kapasitesi düştüğü için orası eski haline dönemiyor. Buradaki sıkıntı ve süreç aslında öyle yaşanıyor. Bunu uzun yıllara yayılmış bir süreç olarak göreceğiz. Bir kerede böyle bir tablo çıkmayacak ortaya, iç bölgelerden başlayarak şiddetini ağır bir şekilde, her sene artan bir şekilde hissediyor olacağız."